Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Meclis Bütçe görüşmeleri sırasında önemli açıklamalarda bulunuyor. Bakan Fidan'ın konuşmalarının özeti ise şu şekilde:
Günümüzde uluslararası alanda karşılaşılan çok sayıda sınama iç içe geçmiş durumda ve birbirlerini tetiklemektedir. Bu durum, bu sınamaların üstesinden gelinmesini daha da zorlaştırıyor. Bu zorluklara cevap verebilmek için güçlü bir uluslararası yapı ve iş birliği gereklidir.
Ancak uluslararası sistem, bu sınamalara yanıt vermekte yetersiz kalmaktadır. Uluslararası normlar sürekli olarak aşınmakta ve bu durum, 2025 yılının uluslararası alanda belirsizliklerle dolu bir dönem olmasına neden olacaktır. Sayın milletvekilleri, kırılgan bir coğrafyanın ortasında bulunan ülkemizin refah içinde bir geleceğe sahip olabilmesi, ancak bu risklerin önceden doğru bir şekilde analiz edilmesi ve etkili bir şekilde mücadele edilmesiyle mümkün olacaktır.
Bu bağlamda, Türkiye bir yandan küresel dönüşümleri takip ederken, diğer yandan ulusal çıkarları ile hedefleri doğrultusunda etkili ve yönlendirici bir dış politika izlemektedir. Dışişleri Bakanlığımız, milli güvenlik sistemimizin temel bir parçasıdır. Bu nedenle bakanlığımız, köklü diplomasi mirasından aldığı güçle ülkemize yönelik tehditleri bertaraf etmek amacıyla durmaksızın çalışmaktadır. Türkiye, 261 dış temsilciliği ile en geniş diplomatik ağa sahip üçüncü ülke konumundadır. Bu geniş diplomatik ağımız, ön alıcı politikalar uygulama ve muhataplarımız nezdinde güçlü girişimler yapma avantajı sağlamaktadır. Bunun yanı sıra ülkemiz, çok taraflı platformlarda da aktif politikalar yürütmektedir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği'ne Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu'nun seçilmesi, ülkemizin uluslararası alandaki saygınlığının ve yürüttüğü dış politikanın güvenin önemli bir göstergesidir.
'SURİYE 8 ARALIK İTİBARİYLE YENİ BİR DÖNEME GİRİYOR'
Suriye halkı, 8 Aralık itibarıyla yeni bir döneme adım atmıştır. Suriye krizinin başlangıcından beri, 13 yıldır devletimiz bütün kurumlarıyla bu krizi dikkatle izlemektedir. Suriye, sadece Türkiye'nin komşusu değil, aynı zamanda diğer ülkelerin de komşusu olup küresel ve bölgesel hegemonyaların menfaat arayışlarıyla şekillendirdiği bir alan haline gelmiştir. Türkiye'nin son 13 yıldır sürdürdüğü stratejik sabır ve dikkatle oluşturduğu politikalar, günümüzde başka bir aşamaya evrilmiştir.
2016 yılından itibaren Türkiye, Astana süreci ile çatışmaların sona ermesine katkı sağlamıştır. Daha önceki görevimde ve şimdi mevcut görevimde 13 yıl boyunca krizin her aşamasında ve muhataplarıyla birlikteydim. Ancak rejim, bu süre zarfında ülkenin çok yönlü sorunlarını çözmek için fırsatları değerlendirmemiştir. Örneğin, 2016'da savaş durdurulmuş ve bu süreçte rejim ve müttefikleri halkına demokratik, kapsayıcı bir anayasa sunma veya iyi bir altyapı oluşturma fırsatını değerlendirebilirlerdi. Ancak bu olmadı; kendi halkını tehdit etmekten başka bir yaklaşım sergilemediler. Ülke olarak tek bir avantajımız vardı: Niyetimiz her zaman netti, metodumuz ise şeffaftı.
'REJİM KENDİ ÇIKARLARINI DÜŞÜNDÜ'
Gün geçtikçe, devletin siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan maalesef çöküşe doğru gittiği gözlemlenmektedir. Özellikle son iki yılda durumu yakından izleyenler bilir ki, devlet tüm yapılarıyla iflas etme aşamasına gelmişti ve sadece ufak bir müdahale bekliyordu. Cumhurbaşkanımız, bu durumu gördüğü için geçen yıldan itibaren tüm bürokratik ve siyasi mekanizmaları bir kenara iterek doğrudan müdahil oldu. Yaptığı gözlemler ve elde ettiği raporlardan olayın yönünü görebiliyordu ve bu nedenle en üst düzeyde tekliflerde bulundu; ancak bu taleplerine karşılık alamadı. Bu, onların karşılacağı sonu engellemedi. Halktan yükselen memnuniyetsizlik ve rejimin sivil kayıplara yol açan saldırıları, Suriye rejiminin sonunu hazırladı. Cumhurbaşkanımız, Suriye'de yaklaşan süreci öngörerek ülkemizle ilişkilerin güçlendirilmesi ve muhalefet ile ulusal uzlaşının sağlanması çağrısında bulundu. Ancak rejim, Suriye halkının çıkarlarını değil, kendi dar menfaatlerini düşünerek bu fırsatı değerlendirmedi. Her koşulda Suriye halkına el uzatan Cumhurbaşkanımızın iradesi, Türkiye olmuştur. Uluslararası toplumun Suriye halkını kaderiyle baş başa bırakmış olduğu bir ortamda, Türkiye tek başına onların yanında durmaya devam etmiştir.
'GEREKLİ TEDBİRLER ALINIYOR'
Geçen hafta Rusya, İran ve Arap ülkeleriyle gerçekleştirdiğimiz çeşitli temasların yanı sıra, pek çok ülke ile yoğun bir diplomasi trafiği de yürütmekteyiz. Bu görüşmeler ışığında, uluslararası alanı yönlendirmek ve ülkede kurulacak dengelerin sağlıklı, sürdürülebilir bir şekilde ülkemizin çıkarlarını gözeterek oluşturulması yönünde çalışmalarımız devam etmektedir. Suriye'deki gelişmelerin seyri, ülkemize potansiyel yansımaları ile birlikte detaylı bir şekilde değerlendirilmektedir ve bu bağlamda gerekli tedbirler alınmaktadır.
'İSRAİL'İN SALDIRGANLIĞI DEVAM EDİYOR'
Suriye'den tahliye süreçleri ve sınırımızdaki hareketlilik bağlamında kriz merkezimizi harekete geçirdik. Değerli milletvekilleri, İsrail'in uluslararası hukuku yok sayarak Suriye'deki gelişmelerden çıkar sağlama çabalarının arttığını görmekteyiz. Suriye topraklarına müdahale eden İsrail, işgalci bir zihniyetle Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit etmektedir. İsrail, Suriye halkının barışa ve huzura yaklaşma sürecini tehlikeye sokmakta, Gazze'yi yerle bir eden bu ülke şimdi de Suriyeli kardeşlerimizin geleceğini tehdit etmektedir. Netanyahu, Golan Tepeleri'nin İsrail toprağı olduğunu açıkça ifade etmekte bir sakınca görmemektedir. Zihniyet değişmemektedir. İsrail'in saldırganlık, zulüm ve hukuksuzluk eylemleri sürmektedir. Türkiye olarak, her zamanki gibi Suriyeli kardeşlerimizin yanında durmaya devam edeceğiz. Bunun yanı sıra herkes bilmelidir ki, Suriye'nin terörizmin üssü haline gelmesine asla müsaade etmeyeceğiz.